İlk Türk Malı Tabanca

NURİ KİLLİGİL kimdir bilir misiniz? Nuri paşa, Bakü fatihi, İlk TÜRK MALI TABANCA ‘yı Killigil tabancasını yapan kişidir!

Nuri Killigil Kimdir?

Osmanlı İmparatorluğunun son senelerindeki en güçlü adamı olan Harbiye Nâziri ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın sekiz yaş küçük kardeşi Nuri Killigil. Nuri Killigil, “Nuri Pasa” yahut “Bakü Fâtihi” diye bilinirdi ve film gibi maceralı bir hayat sürmüştü…

İngilizler, Rus ordusuna yardımcı olmak maksadıyla Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru Azerbaycan’a birlik göndermiş, onların varlığından destek alan Ermeniler de Azerbaycanlılara karşı katliama başlamış ve binlerce Azerbaycanlı katledilmişti.

Başkumandan Vekili Enver Paşa, Azerbaycan’daki durumun kontrol altına alınması için kardeşi Nuri Paşa’yı vazifelendirdi. Nuri Pasa bölgedeki bazı küçük ve dağınık birlikleri “Kafkas İslam Ordusu” adı altında bir araya getirdi. Sayıca az olan askeri ile Ermenileri ve Rusları püskürtünce yerli halk da Paşa’ya katıldı ve ordunun mevcudu gittikçe arttı.

Nuri Pasa, haftalarca devam eden çarpışmalardan sonra, 15 Eylül 1918’de Azerbaycanlıların çok büyük sevgi gösterileri arasında Bakü ‘ye girdi. Adına destanlar yazılan, şarkılarla marşlar bestelenen Paşa o günden sonra Azerbaycan’da kahraman olarak tanınacak ve “Bakü fâtihi” diye bilinecekti.

Mondros Mütarekesi sonrasında silahını bırakıp Almanya’ya yerleşir, 1938’de Türkiye’ye dönüp Zeytinburnu’ nda kurduğu fabrikada “mutfak eşyaları” üretimine baslar. Ama fabrikada yarı otomatik 9 mm’lik tabanca ve mermi üretmektedir aslında. Türk Ordusu tabancaları çok beğenir ve siparişler birbirini kovalar. Nuri Killigil, fabrikayı Sütlüce’ye taşır, çünkü gerçek anlamda bir savunma sanayi kurmaktır amacı. Sütlüce’ye taşındıktan kısa bir süre sonra, ordunun havan topu, mermisi, piyade tüfeği mermisi ve kapsül ihtiyacını karşılamaya baslar. Sırada top, top mermisi, ufukta da tank vardır.

İşler yolundadır. Nuri Killigil, mühendis arkadaşları ve teknisyenleriyle birlikte gecesini gündüzüne katarak çalışmaktadır. Derken Mısır’dan yüklüce bir sipariş alır. Siparişi teslim edince gelecek parayla top ve top mermilerini devreye sokmayı tasarlamaktadır. Yani Türkiye’de ilk savunma sanayinin temelleri Sütlüce’de, gerçekten de atılmaktadır! Mısır’dan gelen siparişe bir de Ürdün’den piyade mermisi, 9 mm’lik tabanca ve kapsül istekleri eklenir.

Tam bu sırada, 1948 yılında kurulan İsrail Devleti’yle Mısır ve Ürdün arasında yer yer çatışmalar başlamıştır. Nuri Killigil ’in bunlarla bir ilgisi yoktur elbet; o aldığı siparişleri yetiştirmeye çalışmaktadır. Ancak, 2 Mart 1949 tarihinde İstanbul müthiş bir patlamayla sarsılır. Laf aramızda, 1949 yılı Türkiye’de gerek uçak sanayinin gerekse de savunma sanayinin köküne kibrit suyu ekilmesinden dolay ilginç bir yıldır! Neyse, patlama, Sütlüce’deki fabrikanın kimya hanesinde olmuştur. Alevler cephane deposuna sıçrar, mermiler, yani Türk ordusuna, Mısır ve Ürdün’e gidecek piyade havan mermileri yanmaya ardından da patlamaya baslar. Nuri Killigil fabrikadadır. Ve feci bir biçimde, 26 arkadaşıyla birlikte yanarak ölür. Patlamalar sabaha kadar sürer. Ertesi gün kara dumanlar Galata’dan görülmektedir. Polis yanmış fabrikanın çevresini kordon altına alır. İçişleri Bakanı Ankara’dan gelir apar topar ve soruşturmanın başına geçer. Ama hiçbir sonuca ulaşılamaz.

Patlamaların siyasi bir sabotaj olduğu söylentisi yayılır. Soruşturmanınsa örtbas edildiği fısıldanmaktadır. TBMM’de bazı milletvekilleri hükumete soru önergesi vererek, fabrikanın nasıl ve kimlerce havaya uçurulduğunun açıklanmasını ister. Ve 23 Mart’ta kapalı celsede Başbakan kürsüye gelerek açıklamalarda bulunur; ne anlattığıysa bu gün bile devlet sırrıdır!

Nuri Paşa’nın yanmış birkaç parça giysisi bulunur ancak. Ve bunlar bir tabuta konarak toprağa verilir. Fabrika bir daha açılmamak üzere yanmış, kül olmuştur. Üretilen tabancalardan biri, Nuri Paşa’nın varislerince Harbiye Askeri Müzesi’ne teslim edilir; bu gün yolunuz düşerse silahı orada görebilirsiniz. Uçak sanayinin ardından savunma sanayimizin temel taşı da un-ufak edilip toprağa gömülmüştür. Neden?

İşte geçmişimiz sorgulayalım derken bunlardan söz ediyorum. Bize yutturulan palavraları bir yana birikip, büyük çoğunluğu sır perdesiyle örtülü yakın geçmişimizi iyice araştırmaz ve öğrenmezsek geleceğe güvenli adımlarla yürüyemeyiz arkadaş.

Enver Paşa’nın kardeşi nasıl öldü?

18 Mart’ta olay Meclis’te konu edilirken, bazı milletvekillerinin “hadise ört bas edilmeye çalışılıyor.” demeleri, bu ihtimali gözden uzak tutmadıklarını gösteriyordu.

Özel sektör olarak savaş endüstrisi için memleketimizde silah ve cephane üreten sayılı firmalardan biri de Nuri Killigil’in kidir.

Enver Paşa’nın kardeşi olan Nuri Pasa, emrindeki Kafkas İslam Ordusu ile Bakü’ yü İngiliz ve Ermenilerin elinden almıştı (15 Nisan 1918). Nuri Pasa Bakü’ den sonra Dağıstan üzerine yürümüş burayı da Osmanlı Devleti topraklarına katmıştı.

Nuri Pasa bu savaşlar sırasında silah ve cephanenin ne kadar önemli olduğunu anlamış, kendisi üretmeye karar vermişti.

İlk olarak “Madeni Eşya Sanayi” kisvesi altında tabanca, matara, demir çubuk, gaz maskesi ve mermi üretmekle ise başlamıştı.

Nuri Pasa, Türkiye ile bütünleşecek diğer Türk Halklarının ilk olarak Türkiye sınırına yakın yasayan Azerbaycan Türkü ve Türkmenler olduğunu belirtiyor, bunlardan sonra ise Tataristan ’a kadar uzanan bölgedeki Türk Halklarının birleşeceğini düşünüyordu.

Fabrikayı büyütüyor

Nuri Pasa bu arada fabrikasını büyütmek için adımlar atmış ilk olarak Haliç’in Sütlüce sahilinde büyük bir alana yerleşmişti. Yeni motor ve makinelerle havan ve havan mermisi üretimine de başladı.

1944 senesi sonuna doğru savaşın Almanya tarafından kaybedildiği anlaşıldığında Milli Şef İnönü ve Hükûmet Almanya’yı destekleyenlere karşı sert tedbirler almaya başladı.

Nuri Pasa bu kez silah sevkiyatını Araplara ve diğer Müslüman ülkelere yöneltti. Mısır, Suriye ve Pakistan’dan silah ve cephane siparişleri almaktaydı. Bunlardan Mısır ve Suriye’nin verdiği siparişler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından iptal ettirilmiş, Pakistan’ın ki ise imalata alınmıştır.

Görüldüğü gibi, fabrikayı oluşturan gösterişsiz binalarda yapılan is, hiç de küçümsenecek çapta değildi. Üstelik fevkalade tehlikeliydi.

Saat 17:02

2 Mart 1949 günü, saat besi iki dakika geçe, Halıcıoğlu İtfaiye grubu erleri, Sütlüce yönünden yükselen yoğun bir siyah duman fark ettiler. Açık bir yangın alameti saydıkları dumanın nedenini araştırmak üzere hareket eden itfaiye erleri, Sütlüce’deki Killigil fabrikası yakınına geldiklerinde, kulakları sağır eden üst üste üç patlamayla oldukları yerde kaldılar.

Normal bir yangına su sıkmak için hazırlanmış itfaiyeciler, patlamalar ve ortalığı saran barut kokusu yüzünden bir fayda sağlayamıyor, elleri kolları bağlı bekliyorlardı.

İlk patlama kimya hanede olmuştu. Tahkikat raporunda, buna neden olarak, “tav dolabındaki filinta fazla cereyan verilmesi” gösteriliyordu. Sonradan cephane deposuna sıçrayan ateş, mermilerin patlamasına yol açmış, ertesi gün bile duman ve patlamalar devam etmişti. Barut kokusu, Galata köprüsünden hissedilmekteydi.

Çok ani olarak bastıran yangında, aralarında fabrikanın sahibi Nuri Killigil ‘in de bulunduğu 27 kişi hayatını kaybetti. Nuri Killigil ‘in cesedi bulunamadı ve bos tabutla defnedildi. Patlamanın kimler tarafından gerçekleştirildiği ise meçhul kaldı. Fabrika çevresi, kordon altına alındı. İçişleri Bakanı, Ankara’dan gelerek tahkikatla bizzat ilgilendi. Olayın yankısı büyüktü.

Siyasi bir sabotaj mı?

Nuri Killigil ‘in, Suriye ve Mısır’dan sipariş almasının, Arap-Yahudi düşmanlığının süregelmekte olduğu o günlerde, bazılarının aklına siyasi bir sabotaj ihtimalini getirmekteydi.

18 Mart’ta olay Meclis’te konu edilirken, bazı milletvekillerinin “hadise ört bas edilmeye çalışılıyor…” demeleri, bu ihtimali gözden uzak tutmadıklarını gösteriyordu.

Fabrikada çalışan Yahudi isçilerin hepsi o gün izin almıştı.

23 Mart’ta başbakan, mecliste açıklamalarda bulundu. Bu açıklamanın arkasından yapılan kapalı celsede ne konuşulduğunu hiç kimse bilmiyordu.

Ankara’dan gelen İçişleri bakanı, olayın soruşturmasını bizzat yürütmüştü.

Killigil Tabancası

Not: Resimlerde gördüğünüz iki küçük silah “Killigil” markası ile (7,65 ve 9mm) bugün hala alınıp satılmaktadır. Tabanca sevenlerin pek çoğu hikayesini bilmeden alıp kullandığı tamamen Türk mali bir silahtır, diğer büyük olan 9×19 mm Nuri Killigil marka silah 11+1 zamanın yüksek kapasiteli silahıdır çok nadirdir bir örneği Harbiye silah müzesinde sergilenmektedir.

Nuri Killigil Paşanın Silahı
Killigil Silahi
Killigil Silahi
Exit mobile version